Hz. Ismail olmak
Kurban bayramının üzerinden 10 gün kadar geçti. Bir süredir Hz. İsmail'i düşünüyordum. Hz. İsmail'in kurban hadisesine ne taraftan bakarsanız bakın ayrı bir ufuk, ayrı bir tevekkül görüyorsunuz.
Bildiğiniz gibi, Hz. İbrahim çok kral, oldukça karizmatik, efendimiz Hz. Muhammed'in değimiyle seyyid bir peygamberdir. Milattan önce 2150 (tarih cok inandirici gelmedi, bence daha eski olmali) yıllarında Dicle ve Fırat nehirleri etrafında yaşamıştır ve soyu Hz. Nuh'a dayanır. Hz. İbrahim aslında en çok bilgi sahibi olduğumuz peygamberlerden biri galiba. Nemrutu hanif dine yani Allah'a imana davet edip, mancınıkla ateşe atılmış. Sonrasında Allah cc. ateşe İbrahime karşı serin ve esenlikli olmasını emretti ve Hz. İbrahim kurtuldu. Daha çocuk yaşlarda bile putlara tapmamış hatta bilindiği üzere tapınaktaki putları yerlebir edip, baltayı en büyük putun boynuna asmış. Halk, böylesine vahim bir olayı ancak Hz. İbrahim'in yapacağını söyleyip onu sorguladığında, onlara "Baksanıza balta putun boynunda, demek ki o yapmış." demiş. Tabi ki halk ne saçmalıyorsun put nasıl kırsın diğerlerini dediğinde, "Yanındaki putları kırmaya gücünün yettiğine inanmıyorsunuz ama onun ilahiniz olduğuna inanıyorsunuz." diyerek koca kavmı mat etmiş.
Hz. İbrahim ile ilgili benim en sevdiğim detaylardan biri ise Enam süresinde geçen şekliyle; “Gecenin karanlığı O’nu (İbrâhîm’i) kaplayınca O bir yıldız gördü. «Rabbim budur!» dedi. Yıldız batınca «Ben batanları sevmem!» dedi. (Daha sonra) Ay’ı doğarken görünce (yine) «Rabbim budur!” dedi. O da batınca «Rabbim bana doğru yolu göstermezse, elbette yoldan sapanlardan olurum.» dedi. Güneş’i doğarken görünce de «Rabbim budur! Zîrâ bu daha büyük.» dedi. O da batınca dedi ki: «Ey kavmım! Ben sizin (Allâh’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım! Benim Rabbim, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh’tır! Ben hanîf olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allâh’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.»” (el-En’âm, 76-79).
Bu ayetin bir yorumu; Hz. İbrahim'in yıldızlara tapan kavmine, neden onlara tapılmayacağını anlatmasıyken diğer yorumu Hz. İbrahim'in akıl yoluyla yani tefekkür ederek Allah cc bulması. Öyle bir Allah ki, daha bebekken koruyup kolladığı, sonrasında "Halil'im" yani dostum diye yücelttiği bir peygambere akıl yoluyla kendisini bulmasına fırsat veriyor. Muazzam!
Önceleri Allahu teala'nın peygamberleri dehşetli imtihanlara tabi tutmasını anlayamıyor, efendimizin başından aşağı deve işkembeleri akıtılmasını kaldıramıyordum. Fakat, peygamberlerin Allah cc'un atadığı kişilerden çok, tevekkül ve teslimiyetleriyle peygamber olmaya hak kazanan kullar olarak düşününce, en çok onların imtihan edilmesi mantıklı geldi. Yani zannediyorum, peygamber oldukları için en ağır imtihanlara maruz kalmıyorlar, o kadar ağır imtihanları başarıyla tamamladıkları için peygamber olmaya layıklar.
Hz. İbrahim Allah cc'dan bir evlat istiyor. Eşi Sare annemiz çocuk sahibi olamadığı için eşini Mısırlı bir köle olan Hacer annemizle evlendiriyor. Hz. İbrahim 86 yaşlarında, bir evlat sahibi oluyor. Tabi ki doğan bebekle beraber Sare annemiz bu durumu kaldıramayıp Hz. İbrahim'den onları başka yere götürmesini istiyor. Sare annemiz istediği için değil fakat Allah cc emrettiği için Hz. İbrahim, Hacer annemizi ve Hz. İsmail'i daha kundakta bebekken, yanlarında az bir su ve hurma ile boş bir çöle bırakıyor ve Hz. Hacer'in o yürek burkan nedası ısıtılıyor: Ey İbrahim bizi buraya bırakıp nereye gidiyorsun?
Bu sahneyi kafamda onlarca kez hayal ettim. Ey İbrahim, bizi buraya bırakıp nereye gidiyorsun? İşsiz bir çöl, küçük bir bebek, sıcak rüzgar, terkedilmek! Çocuğunun babası tarafından terkedilmek!
Hz. Hacer, belki eşinin böyle bir şey yapmayacağını bildiğinden, belki ferasetinden belki de Allah cc ile arasındaki bağdan, şöyle devam ediyor: “Ey İbrahim! Bunu Sana Rabbin mi emretti?” Hz. İbrahim, kırgın ve üzgün, evet deyince, Hz. Hacer, efendimizin dedesi olan Hz. İsmail'in annesi: “Öyle ise git, Rabbim bizi zayı etmez.” diyor.
Eğer benim gibi hayalpereset bir zihniniz varsa şurada geçen olayın izlediğiniz en iyi filmlerden daha etkileyici olduğunu, şahit olsaydınız hatta olmasanız bile insanın göz yaşlarına hakim olamadan izleyeceğimiz bir sahne olduğunu bilirsiniz.
Önce adına dualar edilip, adaklar adanan evladın terkedilmek zorunda kalınmasını düşünüyorum. Hz. İbrahim büyük peygamber. Sonra isyan etmeden kabullenilenilen terkedilişi düşünüyorum. Hz. Hacer büyük bi kadın. Sonra Allah'ın onları zayı etmeyeceğine inancın büyüklüğünü ve tevekkülü düşünüyorum. Hz. Hacer büyük bi kul. Bu konudan bağımsız olarak ara ara Allah'a emanet edilenleri düşünüyorum. Allah emanetini zayı etmez.
Olayın devamında, Hz. Hacer'in şu araması, safa ve merve tepeleri arasındaki koşuşturmaca ve nihayetinde, bir rivayete göre Hz. Cebrail'in ayağı ya da kanadıyla, bir rivayete göre Hz. İsmail'in ayağının topuğuyla zemzem (dur-dur) çıkarması var. Yakınlardan geçen Curhum kabilesi, yalnızca şu olan yerlerde uçan bir kuş görünce kuşun olduğu yere gelip, Hz. Hacer ve Hz. İsmail'i bulmuş, oraya yerleşip yerleşemeyeceklerini sormuş ve Hz. Hacer'de su üstünde hak talep etmemek kaydıyla kalmalarına izin vermiştir. Bu detay da benim çok hoşuma gitti. Çölün ortasında bir kadın ve çocuk, ama gelen kabile onları önemseyerek, zarar vermeden oraya yerleşmek için o kadından izin istiyor ve kadının kuralını kabul edip oraya yerleşiyor. Günümüzde kadının toplumdaki yeri düşünüldüğünde oldukça eşitlikçi ve sivil bir davranış.
Hz. İbrahim zaman zaman, Şam'dan Mekke'ye gelip Hz. Hacer ve Hz. İsmail'i ziyaret ediyor. Yıllar sonra, Hz. İsmail bir rivayete göre 7 yaşındayken bir rivayete göre akıl-baliğ olduğunda (ben 12-13 yaşlarında diye düşünmüştüm), Hz. İbrahim ona rüyasında onu kurban ettiğini anlatıyor ve bu konuda ne dersin diye soruyor. Ve bildiğimiz gibi, en büyük tevekkül örneklerinden olan şu cümleleri sarfediyor: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın." (Şaffat, 37/102).
Kurban, Arapçadaki anlamıyla güzel bir kelime. Kurbiyyet yani yaklaşmak demek. Allah cc. Hz. İbrahim'e bana yaklaşmak istiyorsan kalbinde Allah'dan başkası olmamalı diyor. İnsanı, merhametvari duygularla bakarsak oldukça ağır gelen bu düstur, aslında çok mantıklı. Olayın özü, oğlunu katletmek değil, Allah'a kurbetmek, O'na yaklaşmak. Bu olayın devamında, Allah cc bir koç indirmeyip, Hz. İsmail'in ölmesine izin verebilirdi. Bu ihtimali kabul etmek oldukça zor, fakat öyle olsaydı da anlardım. Öyle olmadığı için Allah'ın insanoğlunu anladığını biliyorum. Yani biraz ukala bi cümle oldu ama şunu demek istiyorum, Allah kuluna kaldıramayacağı yük vermez demek böyle bir şey sanırım. Allah insanı yarattı ve onun ne kadar aciz, ne kadar kırılgan, ne kadar kolay ölebilen bi canlı olduğunu biliyor. Bunun için teşekkür ederim Allah'im.
Yazının konusu Hz. İsmail'in tevekkülü idi fakat ondan çok az bahsedebildim. Hz. İsmail, babasına emri yerine getirmesini ve onu çokça sabredenlerden bulacağını söylüyor. Gencecik bir çocuk olsada, peygamberlik istidadı var. Sabretmesini biliyor. Sabretmek çoğumuzun bildiği gibi oldukça zor zanaat. İsyan etmeden, sorgulamadan, itham etmeden, kızmadan, bıçak altına yatmak kabul edelim ki her insanın harcı değil. İsmail olmak onu gerektirdi ve o İsmail oldu.
Sare annemiz sonrasında, yaşlı bir kadın olmasına rağmen Hz. İshak ile mujdelendi. Hz. Musa ve Hz. İsa'nın annesi Hz. Meryem, Hz. İshak aş.'ın soyundan gelirken efendimiz Hz. İsmail'in soyundandır. Bunu yazınca bir an içimde Yahudilerinki gibi bir kibir hissettim. Fakat biliyorum ki, hepsinin soyu hz. Adem'e dayanıyor ve peygamber olmak, ancak onlara yakışır bir sabır ve tevekkül gerektiriyor.
Belki de Hz. İsmail'e babası ile birlikte Beytullah olan Kabe'yi yapmak gibi bir rol kazandıran da onun tevekkülüdür.
Peki bütün bu yaşananlar bana ne söyledi? Bildiğiniz gibi Kur-an hikaye anlatmaz. Anlayanlar için onda çok hikmetler vardır. Ben anladım ki, İbrahim olmak, İsmail olmak, Hacer olmak demek teslimiyet demek. Bazen Allah'ın onları zayı etmeyeceğine olan tam bir imanla teslimiyet, bazen Allah onları kurban istese dahi, zaten Ondan geldiğini ve O'na döneceğini bilerek teslimiyet, bazen Allah onu en zor imtihanlarla, kalbini parçalarcasına sınadığında dahi adanmışlıkla tevekkül etmek demek.
Kendime şunu söylüyorum: Bil ki Allah seni en zor imtihanlarla sınadığında da O, Allah, sen kulsun, O seni en büyük nimetler ile donattığında da O, Allah, sen kulsun. İsmail'e kurban olmasını isteyen de, ona Kabe'yi inşa ettiren de Allah cc.
Ben Hz. İbrahim gibi ya da Hz, İsmail gibi bi tevekküle ulaşabilir miyim bilemiyorum ama hedefim şuna iman etmek: Rabbim bizi zayı etmez!
Son olarak, Hz İbrahim şöyle dua ediyor:
“Ya Rabbi! Burayı güvenli bir şehir yap, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut!”, “Ey Rabbimiz! Çocuklarımdan bir kısmını, namazı gerektiği şekilde kılsınlar diye kutlu evinin yanında, ekin bitmeyen bir vadiye yerleştirdim. Sen de insanlardan bir kısmının gönlünü onlara yönelt, onları çeşitli rızıklarla rızıklandır ki Sana şükretsinler. Ey Rabbimiz! Elbette Sen bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Çünkü yerde, gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz”.
Ya Rabbi, sen bizleri Hz. İbrahim'in duasına kattığı putlara tapmayan, namazı gerektiği gibi kılan, şükreden ve rızıklandırdığın kullarından eyle...
Not: Yazıyı yazarken bir çok web sitesi kullandım ve malesef sayfaları kaydetmediğim için citation paylaşamıyorum:(
Kaleminize sağlık, güzel bir yazıydı.
YanıtlaSil