Boşluk
Uyku tutmadı. Kaç zamandır bu uyku tutmayan geceler ne kadar da çoğalmaya başladı. İçimde bir huzursuzluk var. Öyle kötü şeyler olacağına dair değil, hiç! Tavana bakarak bir sürü şey düşünmeye başlıyor, hiçbirinin sonunu getiremiyorum. Sonra her şeyin düzeleceğine dair umutlarımı enkaz altından çıkarıp derin bir nefesle ciğerlerimi doldurduğum bir gece. Bazen kendi nefesimden çalıyormuşum gibi geliyor. Derin bir nefes alıyorum ama içime değmiyor. Hani hava içine girdiği şeyin şeklini alırdı, neden bana yetmeyen soluklar var?
Dışarıda yağmur var. Günlerdir dışarı adım atmamıza izin vermeyen sıcakların hakkından geldi. Bir de dolunay. Bazen bu boktan dünyanın bu kadar süslü olmasını anlamıyorum. Pekala kapkara bir gökyüzü olabilirdi ama yok, illa süsleyecek her yeri Tanrı. Zorla gittiğin, olması gerekenin iki katı çalıştığın şirketin çalışanlarına iki kutu pizza ısmarlamaya benzer bir şey. Neyse, iki kutu pizza, hiç pizzadan iyidir.
Bu akşam her şey ters gidiyor. Aç kaldım, evde yiyecek bir şey yok, paketinde sadece iki dal sigara kalmış, yağmur yağdığından bu dünyanın ortasında ama unutulmuş memleketinde internet çalışmıyor, yıl 2024 değilmişcesine. Her şey ama her şey ters gidiyor. Yatakta doğruldum. En azından, bu güzel hava, kibirli dolunay ve yağmurun takdir edilmeyi hak ediyor. O da değil de, sanki camın önünde durursam içim biraz daha genişler gibi. Penceremin önüne yanaştım. Neleri düşünecektim? Emekli olduğumda yaşayacağım küçük ve sevimli kasaba, çocukluk aşkım, sevdiğim kadın, parayı vuracağım iş, amcamın babama ödemediği borç, belki başka şeyler. Bir şeylerin daha iyi olacağına dair umutlarım yeşerecekti belki ama içimdeki sıkıntı daha da arttı. Sebep? Aşağıdaki burgerciden sokağa yayılan ağır, mide bulandırıcı yağ kokusu. Böyle bir şey yoktu, nereden çıktı bu Allah'ın belası koku şimdi? Yağmur kokusu hayal etmiştim. Şimdi camı kapatsam yağmur sesi de gelmeyecek, açık kalsa odamda dolanan ucuz, ağır, yapış yapış yağ kokusu var. Gerçekten insanı öldürmeyen şey, güçlenip öldürene kadar tekrar saldırıyor. Önce 34 yaşıma kadar öğrendiğim bütün yaratıcı küfürleri burger dükkanına ithaf ettim ve, amacısızlık ve hiçlik içinde boğulurken yapmam gereken şeyin aşağı inip toprağa basmak olduğuna karar verdim. Neden? Bu neyi değiştirecek? Düşünmeye de üşendim. Kalk git be adam.
Kapının önünde duran, ne zaman kimin aldığı belirsiz terliklerin topuklarına basarak aşağı iniyordum. Bu bina bile inanılmaz iç karartıcı. Kirli, sarı duvarlar, trabzanlara yuva yapmış örümcekler, önünden geçtiğim her kapının ardından gelen sesler, birbirine karışmış yemek kokuları, yöneticinin kovmaya çalıştığı pasaklı kedi, her şey can sıkıcı. Ben ne yapıyorum diye düşünmeye çalışırken, ancak belli açılarda yürüdüğünde yanan fotosel ışığı kapandı. O anda olabilecek tek makul açıklama kötü bir çocuğun oynadığı bir bilgisayar oyununa hapsolmuş olmamdı. Yukarıdan birileri bana bakıp gülüyordu galiba. Kafamı tavana dikip, "Seni eğlendirebildiysem ne mutlu bana," dedim. Gözlerim doldu ama bu sabotaj girişimi aşağı inmeme engel olmadı. Galiba bu noktada ağlamam gerek. Yağmur da iyi bir kılıf olur gibi. Kimse görmez hem. Daha bu cümleyi düşünmeyi bitirmeden kendime sinirlendim. Görürse görsün be adam, başkalarının senin hakkında ne düşündüğünü önemseme yaşını çoktan geçmedin mi? Sen var ya oğlum, sen.. Yine derin bir iç çekiş ve bir sigara...
Bu akşam böyle biter diyordum ki, yanılmışım. Apartmanın girişinde, kapının önündeydim. Ne düşündüğümü bile bilemeden sigara içerken gözüm bir an orada olamaması gereken bir şeye takıldı. Dört yapraklı bir yonca! Yani bu kadarı da fazla artık ama Tanrım. Benimle derdin ne Allah aşkına? Ne saçma bir cümle oldu. Ama gerçekten benimle derdi ne acaba? Belki de kendini eğlendirecek bazı kullar yaratmış olabilir. Ofansif mizah konusunda Tanrı’dan iyisini görmedim sonuçta. Bu yoncanın beni üzeceğini düşünmüştüm ama bir şekilde mutlu etti. Yani Tanrı’yı Tanrı’ya şikayet ederken bile içten içe gülmeye başladım sanırım. Çünkü kötü şakalarla da olsa beni muhatap alıyor, beni görüyor ve duyuyor. Sen şimdilik bununla yetin, sonrasına bakacağız...
Rojbuna te pîroz be Semiha...
YanıtlaSil:) tesekkur ederim🥰
YanıtlaSilİçsel yolculuğun, dış dünyadaki engellerle şekillense de, günlük hayatta karşına çıkan küçük değişimleri görmeyi öğren; belki de yeni arkadaşlıklar kurarak hayatına katacağın taze bakış açıları, bir dört yapraklı yoncanın sunduğu şansı bile geçebilir.
YanıtlaSilBu yazıyı ben yazmış olsam da hikayenin 90% i falan bi arkadasima ait. Bu tavisyenizi ona iletecegim.
SilBen sadece kutlamıştım. Yorumumun altına neden yazdınız anlayamadım...
SilArkadaşının iç dünyasına bu kadar hakim olmanız, ve bunu mükemmel bir Empatiyle yazıya dökmenizi alkışlıyorum… hatta ayağa kalkıp öyle alkışlıyayım 👏👏
YanıtlaSil😂 thnks🙏
Sil